Koronavirüs sonrası ve yakın gelecekte gayrimenkul sektöründe beklentiler
Tüm dünya genelinde koronavirüs (covid19) salgını nedeniyle yaşanan sağlık problemleri devam etmekte. İnsanlar öncelikle kendileri, yakınları ve ailelerinin sağlık durumları konusunda endişe duymakta ancak bu küresel problemin ekonomik boyutu da yavaş yavaş gündeme gelmekte. Aslında küresel kriz iki ayaktan oluşuyor, sağlık ve ekonomi.
İyimser tahminle; küresel kriz haline gelen salgının sağlıkla ilgili olan kısmının önümüzdeki birkaç ay içinde kontrol altına alınıp sorunun aşılmasını ümit ediyoruz.
İyimser tahmin gerçeğe dönüşerek krizin sağlık bölümü aşılsa bile ekonomik tahribatın onarılması ve piyasaların normalleşmesi uzun bir süre alacak gibi görünüyor.
Kötümser tahmini hiç düşünmek bile istemiyoruz, ancak; tüm dünyada uzun sürecek salgının yaratacağı ölümler, küresel ekonomik çöküşün yaratacağı ekonomik bozulma, binlerce küçük orta boy işletmenin kapanması, büyük şirketlerin iflasları, küresel işsizler ordusu, ailelerin yaşayacağı gelir kayıpları, üretemeyen ve tüketemeyen dolayısıyla çok ciddi bir refah kaybı yaşayan dünya halkları, küresel bir kaos ortamı bir diğer olasılık.
Ülkemizde virüsün yayılmasını engellemek amacıyla alınan tedbirler neticesinde; alış veriş merkezleri, lokantalar, kafeler, berberler gibi birçok işyerinin kapatılmasıyla piyasada ciddi bir daralma oldu. Birçok sektörde işyerleri kapalı, satış ya yapılmıyor, ya da satışla, üretim ve hizmetler çok düşük kapasite ile yürütülüyor.
Piyasada ciddi bir talep daralması yaşanıyor.
İş yerlerinin kapalı veya kısıtlı sürelerde çalışıyor olması hizmetlerin ve üretimin yavaşlamasına yol açıyor. Bir kısım işletmeler işçilerini korumak amacıyla çalışmalarını düşük yoğunlukta devam ettiriyorlar, bazıları ücretli veya ücretsiz izin verebiliyor, ancak kriz uzun süreli hale gelirse işletmelerin büyük çoğunluğunun işçi çıkarma yoluna gideceklerini düşünebiliriz.
Kısaca; kısa veya uzun olsun, kriz süresince ve sonrasında tüm dünyada ve ülkemizde ekonomi daralacak, büyüme rakamları düşecek, işsizlik artacak, dünya genelinde bir fakirleşme olacağı öngörülebilir.
Piyasalarda bozulan talep ayağını tekrar düzeltmek için ve piyasanın normale dönmesini sağlamak için devletlerin ekonomik paketler açıkladıklarını görmekteyiz.
Açıklanan ekonomik paketlerin temelinde devletlerin çoğunun para arzını artırmak, yani para basmak olacak. Devletler bir yandan para basacak veya borçlanacak diğer yandan büyük, küçük, orta boy işletmeleri destekleyecek, ailelere veya bireylere nakit geri dönüşümsüz yardımlar yapacak, vatandaşının çalışamadığı günler veya aylar dolayısıyla uğradığı gelir kayıplarını telafi edecek tüm imkânları kullanacak.
Bir an sağlık kaygılarını bir yana koyup piyasanın işleyişi ve devletlerin konuya yaklaşımlarına baktığımız zaman görünen; PARA BASILACAK ve DÜŞÜK FAİZ POLİTİKASI, kriz süresince düşük faiz politikası uygulanacağı, hatta faizlerin daha da düşürülmesi ihtimali olduğudur.
Bu küresel krizin atlatılması sürecinde tüm dünya genelinde para arzında artış, bir para bolluğu ve düşük faiz politikası yaşanacağını söyleyebiliriz. Aynı zamanda, ekonomide oluşan hasarın telafisinin bir - iki yıl süre alacağını düşünmek gerekiyor.
Bu para basımı meselesinin enflasyon yaratacağı düşünülebilir, ancak talep kaybını telafi etmek asıl amaç olduğu için gerçek talepten fazla bir talep oluşturmayacağı, dolayısıyla yüksek bir enflasyon oluşturmayacağı düşünülmektedir. Enflasyon oluştursa bile, asıl önemli konunun sistemin/piyasanın çalışmasını sağlamak öncelikli amaç olduğu için enflasyon kaygısı pek önemsenmeyecektir.
Önemli olan hastayı yaşatmaktır, bu olağanüstü durumda hastanın ateşinin çıkması düşünülmeyecektir, enflasyon kaygıları ikinci planda olacaktır, asıl olan hastanın yaşamasıdır.
Uygulanacak politikalar ülkelere göre az çok farklılıklar gösterse de, piyasanın yapısını korumak, küresel ekonomik sistemde kaos yaratmamak için alınacak kararların dünya devletlerine fazla bir hareket alanı bırakmadığı görülüyor.
Üstte belirttiğimiz ekonomik kararlar tüm devletler tarafından alınacak görünüyor.
Birikimleri TL. olan ve genel olarak parasını bankada faizde değerlendiren kişilerden gayrimenkul talepleri gelmeye başlamıştır.
Geçmişte yüksek enflasyonist dönemler gören Türk yatırımcılar için gayrimenkul her zaman yatırım alternatifi olmuştur.
Sular biraz durulunca, piyasalarda tekrar güven ortamı oluşunca emlak sektörü yatırımcılar için cazip yatırım alternatifi olacaktır.
Korona krizi döneminde ve sonrasında faizler uzunca bir süre düşük seviyelerde seyredecektir.
Krizin ilk haftalarında gelişmekte olan ülke para birimlerinin gelişmiş ülkeler para birimlerine karşı bir değer kaybı görüldü ancak, Amerikan merkez bankasının isteyen ülkelere ABD tahvili karşılığı USD Doları vereceği açıklaması Türkiye’nin bu imkândan yararlanması durumunda döviz fiyatlarında çok artış olmayacağı beklenebilir.
Geriye kalan iki alternatif altın ve gayrimenkuldür.
Altının geçen yıllarda göstermiş olduğu performans göz önüne alınırsa, bugünün piyasa şartlarında çok daha fazla değer kazanmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır.
Yabancı kredi değerlendirme kuruluşlarının Türkiye hakkında yaptıkları değerlendirmelerde kötümser senaryolar olur ise bunlara pek itibar etmemek lazımdır. Türkiye enflasyona, krizlere alışık bağışıklık kazanmış, krizlerin, problemlerin üstesinden gelmiş bir ülkedir. Ekonomik kriz geçmiş pratiği olan ülke Türkiye bu konuda şanslıdır.
Ayrıca, kriz sonrası insanların yaşam şeklinden, yeme içme alışkanlıklarından, tüketim alışkanlıklarına, çalışma şekillerinden, iş planlarına, sosyal, ekonomik, siyasal alanlarda değişim yaratacak bir yeni sürece gireceğiz.
Bu süreçte büyük şehirlerden daha küçük yerleşim alanlarına bir akım olası görünüyor. Böyle bir yaşam anlayışı değişikliği bölgemize olan talebi artırıcı etki yaratacaktır.
Kısacası, bölgemizde konut, işyeri, arsa, kırsalda yerleşime uygun araziler, bahçelere kriz ortamı ortadan kalkınca talep olacaktır.
Emlak sektörü sular durulunca yatırım için popüler sektörlerin ön saflarında yerini alacaktır.